İstanbul Boğazı’nda BİR ABD Savaş Gemisi; USS Nitze

Amerikan donanmasına ait USS Nitze gemisi 3 Şubat 2023 günü İstanbul boğazına demirledi ve normalden daha büyük olduğu iddia edilen bir Amerikan bayrağı açarak tepkilere sebep oldu.

Geminin İstanbul’a demirlemesinden kısa süre önce başta Amerika Birleşik Devletleri konsolosluğu olmak üzere çeşitli ülkelerin konsolosluklarını, güvenlik tehtidi nedeniyle kapatması da kafa karıştırıcıydı. Tüm bu tartışmaların ortasında 5 Şubat gecesi İstanbul/Kağıthane’den küçük çapta bir deprem haberi geldi. Depremden ziyade, gecenin karanlığını kaplayan ses tüyleri diken diken etmişti. Derken 6 Şubatta, Türkiye’nin 10 ilini doğrudan etkileyen çok büyük iki deprem arka arkaya yaşandı.

USS Nitze

Bu durum çeşitli komplo teorilerine kapı araladı. Depremin yabancı ve düşman bir güç tarafından tetiklendiği iddia edildi. Farklı bilim insanları tarafından bu iddianın tutarlı olmadığı açıklansa da bazı insanların hala kafasında soru işaretleri olduğuna eminim.

Siz de onlardan mısınız?

Sanırım çok yanlış bir yerden başladım anlatmaya fakat şunu vurgulamak istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri, günümüz Türkiye’sinde genellikle toplumun çoğunluğunda bir huzursuzluk sebebi. Çok az konuda uzlaşan kesimleri bile Amerikan karşıtlığında uzlaştırabilirsiniz.

Yani bir Amerikan donanması gemisinin gelip boğaza demirlemesini memnuniyetle karşılayan var mı aranızda? Sanmıyorum.

Ancak bundan 77 yıl önce bir Amerikan gemisi gelip İstanbul boğazına demirlediğinde durum tam tersiydi. Missouri zırhlısı 5 Nisan 1946 günü İstanbul’a geldi ve şenlik başladı.

Geminin görüş alanına girecek İstanbul boğazı etrafındaki binalar boyandı, temizlendi. Kız kulesine İngilizce hoş geldiniz yazıldı, hatta bir cami mahyası bile İngilizce olarak Amerikan askerlerini selamlıyordu. Olurda gemi mürettebatı İstanbul’daki genel evleri ziyaret ederse diye, bu evlerde çalışan kadınlar sağlık kontrolünden geçirildi. Restoran menülerindeki “Rus Salatası’nın” adı bile “Amerikan Salatası” olarak değiştirilmişti. Gazetelerde geminin gelişi kutlanıyor, Amerikan askerlerine methiyeler düzülüyor ve “Üstünde yaşadığımız dünyanın en mükemmel çocuğu Amerika ve Amerikalı’lar” diye başlayan konuşmalar yapılıyordu. Geminin İstanbul’u ziyareti şerefine bir posta pulu bile basıldı.

Bu ancak bir kurtarıcının hak edebileceği türden bir karşılamaydı. Peki, Amerikalılar Türkiye’yi neyden kurtarıyor ya da korumayı vaadediyordu. Tabii ki Sovyetler Birliği ve Komünizm…

Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nın sonu gelirken, Sovyetler Birliği gücünün zirvesindeydi. Nazi Almanyası karşısında savaştan zaferle çıkılmıştı ve doğu Avrupa Moskova’nın yörüngesine girmişti. Batı, Japonlara karşı zafer kazanmak için Kızıl Ordu’ya muhtaç gibi görünüyordu. Ya da en azından Stalin böyle olduğunu düşünüyordu. Bu koşullar altında diplomatik olarak Türkiye’nin üzerine yürümek, boğazlarda üs elde etmek ve biraz da toprak koparmak Stalin için çocuk oyuncağı olmalıydı.

Sovyetler 1939’dan beri boğazların birlikte savunulması için Türkiye’ye diretiyordu. Hem Çanakkale hem de İstanbul Boğazı’nda üs kurmak isteyen Sovyetler, İkinci Dünya Savaşı zaferinden sonra bu isteğini daha yüksek sesle dile getirmeye başladı. Ayrıca Kars ve Ardahanı da kapsayan bir kısım toprak Ermeniler ve Gürcüler adına talep ediliyordu. 

Mart 1945’te Türkiyenin moskova büyükelçisi Selim Sarper, Sovyet Dışişleri Bakanlığına çağırıldı. Türk büyükelçi dışişlerindeki buz gibi bir karşılanmanın ardından, Sovyet yetkilileri merakla dinlemeye başladı. Sovyetler Birliği ve Türkiye arasında 1925 yılında imzalanan, birkaç kez yenilenen ve 7 kasım 1945 tarihinde süresi dolacak olan dostluk anlaşmasının yenilenmeyeceği, Türkiye’nin doğusundan toprak talepleri ve boğazların güvenliği için üs talep edildiği aktarıldı Türk diplomata. Henüz savaşın devam ettiği aylarda, üstelik Türkiye Almanya ve Japonya’ya savaş ilan edip müttefikler safına geçmişken Türkiye’ye karşı bu saldırgan tavır hem Türkiye hem de Amerika ve İngiltere tarafından dehşetle karşılanmıştı.

Savaş sonrası ortaya çıkan tabloda Doğu Avrupa’nın Sovyet uydusu haline gelmesi, küresel komünizm yolunda ilerleyen Sovyetleri ne pahasına olursa olsun durdurulması gereken bir canavar yapmıştı Amerikanın gözünde. Yunanistan’ı ve Türkiye’yi Moskova’nın yörüngesinden uzak tutmak zorundaydı. İşte bu yüzden USS Missouri zırhlısı İstanbul’a gönderilecek ve Sovyetler Birliği’ne bir mesaj verilecekti.

11 Kasım 1944 günü hayatını kaybeden Washington büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesini İstanbul’a getirme kılıfıyla 11 Mart 1946’da Amerika’dan yola çıktı dev Amerika Savaş gemisi. Japonların teslimiyet antlaşmasını imzaladığı gemiydi aynı zamanda USS missori. Sembolik bir anlamı vardı. 5 Nisan 1946’da İstanbul boğazına demirledi. Bu aynı zamanda Türkiye tarihinde açılan yeni bir sayfanın simgesiydi.

Amerika komünizmle mücadele adına, Marshall Yardım Planı’na Türkiye’yi de dahil etti. Türk askeri, 1950 yılında Kore’de komünizmle doğrudan savaştı. 1952’de NATO’ya üye oldu. Yani Stalin’in hesapsız istekleri Türkiye’yi batının kucağına itmekten başka bir işe yaramadı. 

Sovyet tehdidine karşı Amerika’nın yardımları ilk etapta geniş çevrelerce hoş karşılansa da ilerleyen süreçte yaşanacak bazı olayları rüzgarı tersine çevirdi.

1960 yılında U-2 krizi yaşandı. Amerika’ya ait U-2 casus uçağı Sovyet hava sahasında düşürüldü. Bu uçakların İncirlikte konuşlu olmasıyla Türkiye bir anda kendini Sovyetlerin hedef tahtasında buldu.

1962 yılında Ekim bunalımı yaşandı. Amerika, Küba’daki Sovyet füzelerinin kaldırılması karşılığında, Türkiye’de İzmir ve çevresine yerleştirdiği füzeleri kaldırdı. Türkiye, kendi topraklarına yerleştirilen silahlar konusunda pazarlık yapılırken masada bile değildi.

Ancak bardağı taşıran damla Johnson (jcansın) Mektubu oldu. Kıbrıs’ta 1963’ün sonunda başlayan ve 1964’te devam eden bazı kanlı olaylar sonucunda Türk ordusu harekete geçmeye hazırlanıyordu. Türk askerinin adaya çıkarma yapması söz konusu olduğunda dönemin başbakanı İnönü, Amerikan Başkanı Johnson’dan bir mektup aldı. Son derece sert ifadelerle yazılan cümlelerde özetle Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi engellenmeye çalışılıyordu. Türkiye’nin tek taraflı müdahalesinin bir Türk-Yunan savaşına yol açabileceği, bunun da NATO’da çatlak anlamına geldiği ifade ediliyor ve bir Kıbrıs harekatının, Sovyetleri harekete geçirmesi durumunda, yani Sovyetlerin Türkiye’ye karşı olası bir saldırısında NATO’nun Türkiye’yi korumayacağı ima ediliyordu. Üstelik Amerika tarafından sağlanan silahların harekatta kullanılamayacağı da bu mektupta yazılanlar arasındaydı.

Amerika Birleşik Devletleri – Türkiye ilişkilerinde rüzgar, bu mektupla tersten esmeye başlamıştı. 1966 yılında mektubun kamuoyuna sızması, özellikle solcu çevrelerin Amerika nefretini körükledi.

1968 ve 1969 yılında Amerikan 6. Filosu’na ait savaş gemilerinin boğaza demirlemesi bir dizi olaya yol açmıştı. Zaten USS Muossiri’den sonra ne zaman bir Amerikan gemisi İstanbul boğazına demirlese ardından ortalık karıştı. Bu videoda anlattığım her şey ayrı bir kitap konusu. Derinine inmek isterseniz, kaynak dolu bu konularla ilgili. Siz mesela, bir Amerikan gemisi İstanbul boğazına demirlediğinde hissiyatınız ne oluyor? Sonuçta NATO üyesi bir ülkeyiz, Amerika bizim müttefikimiz ve bir savaş gemisinin ziyaretinden daha doğal bir şey olamaz mı diyorsunuz, yoksa eğer geliyorlarsa mutlaka bir sebebi vardır, en azından bir mesaj verilmeye çalışıyordur diyenlerden misiniz?

Yayımlayan