Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergilenen en özel uçaklardan biri Hadley’s Harem isimli B-24 uçağıdır. Gelin şimdi bu özel koleksiyonun detaylarına birlikte göz atalım…
Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletlere girebilmek için 23 Şubat 1945 tarihinde resmen Almanya’ya savaş ilan etse de, savaşın başından sonuna kadar uygulanan denge politikası neticesinde asla fiilen bu savaşın içinde yer almadı. Bu yüzden, Türkiye’deki müzelerde İkinci Dünya Savaşı’na ait bir koleksiyonla karşılaşmak pek olağan bir şey değildir.
Bugün, o nadir koleksiyonlardan birinin yanındayım. İstanbul Hasköy’de, Rahmi M. Koç Müzesi’ndeyim. Görmüş olduğunuz bu şey, Amerikan Hava Kuvvetleri’ne ait gerçek bir B-24 Liberator bombardıman uçağı. 1941 yılında üretilmiş ve 1995 yılından bu yana burada sergileniyor. Şimdi gelin, 1941 yılında üretilen bir İkinci Dünya Savaşı uçağı ile 2020 yılında bizi buluşturan hikayeye birlikte göz atalım.
B-24 Amerika Birleşik Devletleri tarafından üretilen bir bombardıman uçağıdır. 1939 yılının Aralık ayında ilk uçuşunu yapmış, 1941 yılında da Amerikan Hava Kuvvetleri’nde kullanılmaya başlanmıştır. Askeri havacılık tarihinin en çok üretilen bombardıman uçağı olmuştur ve muhtemelen rekoru asla kırılamayacaktır. Tam 18.188 adet B-24 üretilmiştir. En aktif kullanıldığı zaman İkinci Dünya Savaşı, baş kullanıcısı da Amerika Birleşik Devletleri olsa da, Soğuk Savaş yıllarında bile kullanılmaya devam edilmiş, son olarak 1968 yılında Hindistan Hava Kuvvetleri’nde de kullanımına son verilmiştir.
Arkamda görmüş olduğunuz uçak da, üretilen 18 bin küsür B-24’ten sadece bir tanesiydi. Onu özel kılan ve bir müzede sergilenmesine vesile olan şey ise yaşanmışlıklarıydı. Hadley’s Harem’in hikayesine geleceği ama öncesinde B-24’lerle ilgili anlatmak istediğim bir kaç şey daha var.
Türkiye İkinci Dünya Savaşı’nda fiilen yer almasa da savaşın birçok olumsuz etkisini gördü. İhtimaller göz önünde bulundurularak artan askeri harcamalar, Türkiye Cumhuriyeti gibi genç bir ülkenin ekonomisini derinden sarstı. Savaşın kasıp kavurduğu Avrupa ile tüm ticari ilişkilerin askıya alınması da her şeyi allak bullak etmişti. Ama işin en zor tarafı psikolojikti. Nazi Almanyası tüm Avrupa’ya kök söktürürken Türkiye de her an kendini ateşin içinde bulabilirdi. Savaş gerginliği ve denge politikası, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’de de çok ilginç hikayelere kapı aralamıştı. İkinci Dünya Savaşı Türkiye’sinin ilginç hikayelerinde, Amerikan Hava Kuvvetleri’ne ait B-24’lerinde çok sayıda rolü olmuştu.
Avrupa’dan gelecek olası bir saldırı ihtimaline karşı yaptırılan ve bugün hala ayakta olan koruganların hikayesinden bahsetmiştim bir videomda, eğer izlemediyseniz o videoma da göz atabilirsiniz. Ayrıca yakın zamanda Türkiye kıyılarında batırılan Alman denizaltı filosu hakkında da bir video yaptım. Kanalıma bir göz atın videodan sonra arşiv sağlam…
Kasım 1940’ta Mihver Kuvvetlerine katılan Romanya, Ploesti petrol havzası ve rafinerisini de topraklarında barındırıyordu. Alman panzerleri, buradan gelecek petrol olmadan, işe yaramaz demir yığınlarından fazlası değildi. Bunu çok iyi bilen müttefikler, bu bölgeye büyük bir bombardıman planlamıştı. Ploesti havadan bombalanacak ve Almanların en önemli petrol kaynağı yok edilecekti.

12 Haziran 1942’de Müttefik Kuvvetler kontrolündeki Mısır’ın Fayid üssünden havalanan onlarca B-24 bombardıman uçağının hedefinden, Romanya’nın Ploesti bölgesi vardı. Tam 56 uçak havalandı Mısır’dan ve bomba yükünün yanında ağzına kadar dolu yakıt depolarıyla havalandı. Çünkü saldırının gerçekleştirileceği Romanya topraklarına gidip dönmeye uçakların menzilleri ucu ucuna yetiyordu. Bu zor ve tehlikeli bir operasyon olacaktı. Bir şeyler yolunda gitmezse, ağır kayıplar verilebilirdi.
Operasyon başladığında bir şeyler yolunda gitmedi ve B-24 filosun ağır kayıplar verdi. Almanlar işini şansa bırakmamış, Ploesti için muazzam bir hava savunması hazırlamışlardı. Yanlarında avcı uçakları olmadan gönderilen B-24’ler, Alman uçak savarlarına bir bir avlanıyor, şanslı olanlar Romanya topraklarında bir yerlere sert inişler yapıp Almanlara esir düşüyor, daha da şanslı olanlar uçak savar mermileri ile ağır hasar alıp düşüyordu. Uçaklardan çok azı planladıkları gibi geri dönebilmiş, 13 uçak ise rotaları üzerindeki farklı ülkelere acil iniş yaparak kurtulabilmişti. Hasar alan uçakların 7 tanesi dönüş yolunda Irak’a, 2 uçak Suriye’ye, 4 uçak ise Türkiye’ye acil iniş yapmıştı.
Sıcak bir Haziran gecesinde Türk hava sahasına izinsiz giriş yapan 4 B-24 uçağı, Romanya’da aldıkları yaraların üzerine bir de İstanbul’da Etiler ve Çamlıca’ya konuşlanan uçak savarlardan nasibini almış, uçaklar için artık Mısır’a dönmek imkansız hale gelmişti. 1 uçak Adapazarı civarlarına, 3 uçak ise Ankara’ya acil iniş yapmıştı.
Tahmin edebileceğiniz gibi, uçakların personeli derhal esir alındı. Fakat tarafsızlık politikası gereği Amerika’ya iade edilmediler. Uçaklarsa, Türk Hava Kuvvetleri envanterine alındı. Uçaklar envantere alındı alınmasına ama, Türkiye’de hiçbir pilot bu uçakları uçurmayı bilmiyordu. Haliyle esir alınan Amerikalı mürettebata gelin öğretin bize bu uçakların nasıl kullanıldığını dediler. Hikaye de bundan sonra başladı…
Türkiye’ye inen dört uçaktan biri olan Brooklyn Rambler isimli uçak eğitim için kullanılacaktır. Amerikalı esir personelle birlikte Eskişehir’e getirilir ve eğitimler başlar. Haziran’da ele geçirilen uçak ile Aralık ayına kadar eğitimler yapılır ve Aralık 1942’de artık eğitimler tamamlanmış, test uçuşlarına geçilmiştir. Soğuk bir Eskişehir sabahında, ilk test uçuşu tamamlanır ve öğleden sonra yapılacak ikinci uçuşa kadar ara verilir. Uçak öğleden sonra tekrar test uçuşuna çıkacağı için hazır bekletilir. Bu sırada Amerikalı esir personeller, aylardır tasarladıkları planı uygulamak için harekete geçerler. Türk personeller yemekteyken bir an etrafta Amerikalılardan hiçbirinin olmadığı fark edilir. Derken B-24’ün motor gürültüsü duyulur ve evet, tüm Amerikalı esirler hazır bekleyen uçağa binip havalanmıştır. O an Eskişehir hava üssünde bulunan diğer bir kaç uçak, kaçan uçağın peşine düşse de dönemin en gelişmiş Amerikan uçağını yakalayamaz. Kaçan B-24, bir kaç saat sonra sağ salim Kıbrıs adasındaki bir İngiliz üssüne ulaşır.
Amerikalılar 18 binden fazla ürettikleri bir uçak için Türkiye gibi stratejik bir ülkenin kalbini kırmamışlar, öyle görünüyor. Çünkü uçak kısa süre sonra Türkiye’ye iade ediliyor. Personel ise iade edilmiyor, tahmin edebileceğiniz gibi.
İkinci Dünya Savaşı boyunca Türkiye’ye toplam 11 tane B-24 acil iniş yapmış ve bu uçakların 5 tanesi onarılarak Türk Hava Kuvvetleri envanterine kazandırılmış. 1946 yılına kadar da Tür Hava Kuvvetleri’nde görev yapmış bu uçaklar.
Ve şimdi gelelim Hadley’s Harem’in hikayesine…
İlk Ploesti harekatı başarısız olmuş, git gide önemi artan Ploesti’ye ikinci bir harekatın planları hazırlanmaya başlamıştı. Fakat başarısız ilk harekatın tek sebebi uçak sayının az olmasıymış gibi, bu kez 56 uçak yerine tam 178 uçak planlanmıştı. B-24’ler yine full kapasite ile limitlerde uçacak, hantal bombardıman uçakları yine avcı uçaklarının koruması olmadan Alman uçak savar ve avcılarının karşısına çıkacaktı.Harekat 1 Ağustos 1943 tarihinde gerçekleştirildi. Fakat sonuç değişmedi. Bu kez 58 uçak doğrudan kaybedilmiş ve 301 uçak personeli ölmüştü. Kalktığı üssü dönebilen uçaklardan sadece 33 tanesi yeniden sefere çıkacabilecek durumdaydı. Bunca kayba rağmen yine de hedeflenen şey olmamış, Ploesti darma duman edilememişti. Sadece kapasite kaybı sağlanmıştı fakat Ploesti hala petrol üretmeye devam ediyordu.
Sefere katılan 178 uçaktan 145’inin kullanılamaz hale geldiği bu harekata katılan uçaklardan biri de Hadley’s Harem’di. Hadley, bu uçağın pilotuydu.
Ploesti baskınında yaralanan ve yakıtı azalan uçaklar, daha kısa mesafedeki Kıbrıs’a ulaşmak için Türk Hava Sahasını kullanmaya başladılar. Bu uçaklardan bazıları Türkiye’deki havalimanlarına indiler. Personel savaş sonuna kadar tutulmak üzere esir alınırken, uçaklar da Türk Hava Kuvvetleri’nde kullanılmak üzere enterne edildi. Hadley’s Harem, Türkiye’ye iniş yapmayıp Kıbrıs’a ulaşmak için şansını zorlayan uçaklar arasındaydı.
Hadley’s Harem, baskın sırasında ağır hasar almıştı. Uçağın burun kısmından giren bir uçak savar mermisi bu bölgede büyük tahribata yol açtığı gibi, bombacı olarak görevli askeri de öldürmüştü. Seyrüseferci de ağır yaralanmıştı fakat uçağın her iki pilotu iyi durumdaydı. Uçak ise 2 numaralı motorunu kaybetmiş olarak Anadolu toprakları üzerinden Kıbrıs’a doğru uçuşuna devam ediyordu. Toros dağlarına yaklaşırken 3 numaralı motor da durdu. Yakıt ve bomba yükü iyice azalan B-24, iki motoruyla da Kıbrıs’a ulaşabilirdi. Yoluna devam etti ama Toros dağlarını aştıktan hemen sonra 1 numaralı motoru da durmuştu. Tek motorun ürettiği itme gücü koca B-24’ü havada tutmaya yetmiyor, uçak hızla irtifa kaybediyordu. Derken Türkiye’nin Akdeniz kıyılarında, Manavgat civarlarında denize sert bir acil iniş yaptı. Pilotlar hayatını kaybetmişti ve cansız bedenleri 50 sene boyunca kokpitte kalacaktı. Sağ kalan mürettebat Türk köylüler tarafından kurtarıldı. Yaralı personel, Türk makamlarınca deniz kazazedesi olarak kayıtlara geçirildi ve bugün Amerikan Hastanesi olarak bilinen hastanede tedavi altına alındılar.
1972 yılının ilkbaharında balık avlamak için dalış yapan Oğuz Altunseçen, yıllar sonra Hadley’s Harem’in enkazıyla karşılaşan ilk kişi olmuştu. Pilotların cesetleri hala kokpitte öylece duruyor, 1943 yılında uçağa yüklenen tüm kişisel eşyalarla birlikte enkaz Akdeniz’in derinliklerinde yatıyordu. Yaklaşık 20 sene daha sürdü derin sessizlik ve 1995 yılında, Rahmi M. Koç Müzesi tarafından topluma yeniden kazandırılmak amacıyla su yüzüne çıkarıldı Hadley’s Harem’in enkazı. O tarihten bu yana, Haliç kıyısında bulunan müzede sergilenmekte ve İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımı tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermekte.
Uçağın hayatta kalan son personeli, Leroy Newton 1997 yılında İstanbul’a gelerek Hadley’s Harem’i ziyaret etmiştir. Eski bir yüz, tanıdık bir dost görmüş gibi uçağa dokunan, uzun uzun bakan Newton bu buluşmadan kısa süre sonra Kalifornia’daki evinde hayata gözlerini yummuştur…
Rahmi M. Koç Müzesine destekleri için sonsuz teşekkürler…
Yayımlayan