THY AMSTERDAM UÇAK KAZASINDAKİ CIA AYRINTISI!

THY Amsterdam kazası, Türk sivil havacılığının en ilginç hikayelerinden birine kapı aralamıştı…

25 Şubat 2009 günü öğle saatlerinde Amsterdam Schiphol Havalimanı’na gelen tüm uçaklar başka meydanlara yönlendirilmeye başlandı. Bahsedilen büyük bir acil durum, kaybedilen bir uçak. Havacılık endüstrisinde yaşanabilecek en büyük krizlerden biri yaşanmış, bir uçak kazası gerçekleşmişti. Bu Türk Hava Yolları’na ait İstanbul-Amsterdam seferini yapan bir Boeing 737-800’dü. İnişine çok az kalmışken, havalimanı pistine yaklaşık 500 metre uzaklıkta toprak bir araziye düşmüştü.

Bugüne kadar Amsterdam’da yaşanan uçak kazasıyla ilgili pek çok içerik hazırlandı. Hatta kaza ile ilgili Hollandalı makamlarca hazırlanan raporun tamamı internette yayımlandı. Yani bugün kazanın nasıl yaşandığına dair yeni şeyler duymayacaksınız. Ama kaza sonrasında yaşananlarla ilgili yeni bir şeyler var. Önce, bilmeyenler için Amsterdam kazasının nasıl yaşandığına bakalım.

Türk Hava Yolları’nın Oscar ödüllü yıldız Cevin Kostner’ı oynattığı reklam filmini hatırlayan var mı? Feel like a star, bir yıldız gibi hisset sloganıyla çekilen film 31 Ocak 2009 tarihinde yayımlanmış ve 70 ülkede gösterilmişti. Bu, marka imajına yatırım yapan, dünya ile rekabet eden ve zirveye oynayan şirketin ses getiren reklam projelerinden bir tanesiydi. Ancak 25 Şubat günü yaşanlardan sonra reklam filmi yayından kaldırılmış, şirket ise büyük bir krizle baş başa kalmıştı.

Türk Hava Yolları’na ait “Tekirdağ” isimli, JGE tescilli bir Boeing 737-800, TK1951 uçuş numarası ile İstanbul-Amsterdam seferi için 25 Şubat 2009 günü yerel saatle 08.22’de Atatürk Havalimanı’ndan kalkışını gerçekleştirdi. Uçakta 128 yolcu ve 7 mürettebat bulunuyordu.

Amsterdam’a kadar sorunsuz geçen yolculuk ardından, Schipol Havalimanı’nın 18 sağ pistine ILS yaklaşma için izin alınmıştı. Piste doğru yaklaşmaya başlayan uçak, teker koymasına az bir süre kala radar ekranlarından kayboldu. Artık Tekirdağ uçağına yapılan tüm çağrılar cevapsız kalıyordu.

Uçak, ineceği piste 500 metre uzaklıkta, A9 otoyolunun kuzeyindeki toprak zemine düşmüştü. Yaklaşık 120 metre yükseklikte stall olan uçak, yere çarpmış ve gövdesi üç parçaya bölünmüştü. Kazada toplam 9 kişi hayatını kaybetmişti. 126 kişi uçaktan sağ kurtulmaya başarmıştı.

Olay bir anda tüm dünyanın gündemine oturdu. Gelmiş geçmiş en popüler yolcu jeti, Avrupa’nın en büyük havalimanlarından birine inmek üzereyken düşmüştü. Kazanın sebebi bir an önce ortaya çıkarılmalıydı.

Gözler önce kaza yapan “Tekirdağ” uçağına çevrildi. 2002 modeldi ve kaza yaşandığında henüz 7 yaşındaydı. Bir yolcu jeti için gayet makul hatta genç sayılabilecek durumdaydı. Uçağın C bakımı, 22 Ekim 2008 tarihinde, A bakımı ise kazadan günler önce, 19 Şubat 2009 tarihinde yapılmıştı. Uçak son yapılan A bakımı ardından sadece 52 saat uçmuştu. Kazadan birkaç gün önce Madrid seferine çıkacak olan Tekirdağ uçağı ana ikaz lambasını yakmış ve seferden alınmıştı. Aynı gün sorun giderilmiş ve kazanın gerçekleştiği güne kadar bir sorun yaşamadan 8 iniş-kalkış gerçekleştirmişti.

Motor arızası, yakıt bitmesi, meteorolojik şartlar, pilotaj hatası hepsi göz önünde bulunduruluyor ve neler olup bittiği bir an önce anlaşılmaya çalışılıyordu. Bu ihtimallerin bazıları ilk etapta elenmişti. Kaza yaşandığı sırada motorlar gayet sağlıklı şekilde çalışıyordu, uçakta yeterince yakıt vardı, kazaya sebep olabilecek bir hava olayı yaşanmamıştı. Bir ara wake türbülans, yani önden inen uçağın oluşturduğu türbülans yüzünden böyle bir kazanın yaşanmış olabileceği konuşuldu. O gün “Tekirdağ” uçağının önünden bir Boeing 757 inmişti. 757 her ne kadar tek koridorlu bir uçak olsaa, wake türbülans kategorisi farklıydı. Acaba Hollandalı hava trafik kontrolörleri bu ayrıntıyı atlamış olabilir miydi?

Çok geçmeden bu ihtimalde elendi. Devam eden araştırma sürecinde en büyük yol göstericiler yine karakutular oldu. Uçuş verilerini kaydeden FDR ve kokpitteki konuşmaları kaydeden CVR uçağın kuyruk kısmında bulunuyordu ve enkazın durumuna bakıldığında da anlaşılabileceği gibi çok iyi durumdalardı. Araştırmacılar karakutuları incelediğinde bir gariplik fark ettiler. Bu onları doğru cevaba götürecekti. Araştırmacılar, uçaktaki altimetre, yani yükseklik ölçerlerden birinin hatalı veri ürettiğini fark ettiler. 737-800’de kullanılan sistemlerden biri hava basıncını ölçerek uçağın deniz seviyesinden yüksekliğini ölçer. Diğer sistem ise radyo altimetre olarak adlandırılır. Sistemin 4 adet anteni vardır ve 2 anten yer yüzüne sinyal gönderirken diğer iki anten yansıyan sinyalleri toplar ve uçağın yerden yüksekliğini çok daha hassas şekilde ölçer. İşte bu iki sistem arasındaki veriler birbirini tutmuyordu.

Radyo altimetrede bulunan ve işi veri toplamak olan iki antendan bir tanesi kaptan pilotun göstergesini beslerken, diğer anten yardımcı pilotun göstergesini beslemektedir. Araştırmacılar, Tekirdağ uçağında kaptanın göstergesini besleyen radyo altimetrenin uçuşun en başından kaza anına kadar yanlış ölçüm yaptığını belirlemişti.

Aletli iniş için alçalmakta olan uçak, otomatik pilot tarafından kontrol ediliyordu. Aynı zamanda motorları, haliyle uçağın hızını otomatik kontrol eden sistem auto throttle sistemi de devredeydi.Kazanın yaşandığı gün motorlara giden gücü kontrol eden auto throttle sistemi, kaptan tarafındaki arızalı radyo altimetreden veri aldığı için, uçağın iniş yaptığına kanaat getirip henüz havadaki uçağın motorlarına giden gücü kesince, hız kaybeden uçak havada tutunamayacak kadar yavaşlamış ve düşmüştü.

Bu kaza, bir Boeing 737-800’ün karıştığı ikinci ölümcül kazaydı. İlk kaza 2006 yılında Brezilya merkezli GOL Havayolları’na ait bir 737-800’ün karıştığı bir havada çarpışmasıydı. Hava trafik kontrol kaynaklı bu kazada 154 kişi hayatını kaybetmişti. Ancak Amsterdam kazasında uçakla ilgili bir sorun vardı ve 737 gibi bir modelde bu konu çok daha titiz bir şekilde araştırılmalıydı.

Yakın zamanda yaşanan 737 MAX krizini biliyorsunuz değil mi? Aslında sessiz sedasız yaşanan bir 737 NG krizi vardı.

Radyo altimetre problemi kaza yapan uçağa özel bir arıza değildi. Kazadan önceki yıl, yani 2008 yılında Boeing 737-800’lerdeki radyo altimetre sorunuyla ilgili 2569 şikayet almıştır. Boeing ise bu şikayetlere uçuş emniyetini tehdit etmediği yanıtını vermiş ve sorunun üzerine gitmemişti. İhmalin bedeli bir kez daha çok ağır ödenmişti.

Şimdi asıl merak ettiğinizi tahmin ettiğim ve bu videoyu yapmama vesile olan yere geliyoruz. Kazadan sonra yaşanan bir takım olaylar var. Aslında bunların bir kısmını ya da farklı bir versiyonunu daha önce duymuştuk. Ama şimdi ilk kez duyacağımız şeyler çıktı ortaya.

Vatan Gazetesi yazarı Can Ataklı, kazayı takip eden aylarda ortaya şok edici bir iddia atmıştı. Kazanın gerçekleştiği yer havalimanına ve otoyola çok yakın olduğu halde, yani ulaşım açısından çok kolay bir bölgede olduğu halde 40 dakika boyunca enkaza kimse yaklaştırılmamıştı. Hatta Can Ataklı’nın ilgili haberinde enkaza gitmek konusunda ısrar eden bir Türk teknisyenin kelepçelenerek engellendiği detayı da yer alıyordu. Tüm bunlara sebep olarak gösterilen şey ise, uçaktaki dört Amerikan vatandaşıydı. Bu Amerikan vatandaşları Boeing mühendisleriydi ve Barış Kartalı projesi yani tepesinde radarı olan uçak E737 için Türkiye’ye gelmişlerdi ve Amsterdam aktarmalı Amerika’ya döneceklerdi. Yanlarında taşıdıkları laptoplarda hayati ve stratejik bilgiler olabilirdi. FBI, bu laptopların başına bir iş gelmeden onlara ulaşmak istiyordu. İddiaya göre askeri bir projenin tüm detaylarını barındıran laptoplar FBI tarafından uçaktan çıkarıldıktan sonra kurtarma çalışmaları başlamıştı. Can Ataklı yazısında en yetkili ağızlardan biri Temel Kotil’in sözlerine de şu şekilde yer vermişti:

O gün neler yaşandığını tam olarak bilemiyoruz henüz. Ama bizim alandaki teknik bir görevlimiz, boynunda apron kartı olduğu halde uçağa koşmak isterken, Amerikan ajanları tarafından durdurulmuş. Elemanımızın ısrarla uçağa gitmek istemesi üzerine yere yatırılıp elleri kelepçelenmiş ve bir saat depoda tutulmuş.

Can Ataklı’nın haberi ve Temel Kotil’in açıklamaları… Kaynağa bakınca çokta hadi oradan diyebileceğimiz bir olay değil gibi gözüküyor.

Amsterdam kazası sonrasında yaşananlarla ilgili biraz önce anlatılanlara benzer ama aslında hiç alakası olmayan yeni bir detay öğrendik. Nereden öğrendik. Hamdi Topçu’nun yeni kitabından.

Yerel’den Global’e… Daha önce Cem Kozlu’nun kitabından bahsetmiştim. Benzer bir çalışma Türk Hava Yolları’nın eski yönetim kurulu başkanı Hamdi Topçu’dan geldi.

Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu’nda görev yaptığı sırada yaşanan Amsterdam Kazası ile ilgili anılarını da kitabında paylaşan Hamdi Topçu, kaza sonrası yaşanan olaylardan daha farklı şekilde bahsediyor.

Hamdi Topçu kaza sonrasında alana ilk ulaşanlardan birisiydi. Hatta anıları arasında şöyle bir detay veriyor. Alanda araştırma yapmaya başlayan teknik ekibe dönerek “bu uçakta motor arızası yok” diyor. Teknik bir eğitimi olmamasına rağmen “uçak kaza kırım simülasyonlarını” yani belgeselleri sayesinde böyle bir kanıya vardığını yazıyor kitabında Hamdi Topçu. 9 kişinin hayatını kaybettiği Amsterdam kazasında 126 kişi sağ kurtulmuştu. Hafif yara alan ya da hiç yara almayan 40 kişi vardı. Hayatını kaybedenlerin otopsisine başlandı. Hayatta kalanlar ise çeşitli hastanelerde tedavi altına alınmıştı. Ancak bir terslik vardı.

Yerel’den Global’e kitabının 82. sayfasında, Kayıp Yolcu’nun Esrarı ve CIA başlığı altında anlatılanlar gerçekten çok ilginç.

Yaralıların tedavisi, yolcu yakınlarının Amsterdam’a getirilmesi ve cenazelerin teslim edilmesi gibi işlemlerle uğraşılırken çok garip bir şey keşfedildi. Uçaktaki yolcu listesi ile hastanelerdeki yolcu sayısı birbirini tutmuyordu. 1 yolcu kayıptı ve nerede olduğunu kimse bilmiyordu. O sırada Hamdi Topçu ile görüşen bir CIA görevlisi, kayıp yolcunun kaza yapan uçaktan çıkıp Los Angeles’e gittiğini söylemişti. Eğer Amsterdam uçağı normal şekilde iniş yapsaydı 45 dakika sonra kalkacak olan Los Angeles uçağına, enkazdan çıkıp gittiği gibi bir iddia var ortada. Bu kişinin kim olduğu, kaza yapmış uçaktan nasıl çıktığı ve Los Angeles uçağına nasıl bindiği ise “bir sır olarak kalacaktı” olarak ifade ediliyor kitapta.

Çok ilginç ama gerçekten akıl alır gibi değil. Hikayenin anlatılmayan taraflarıda mı var, yoksa gerçekten o gün Amsterdam’da film senaryolarını aratmayacak şeyler mi oldu şimdilik bilmiyoruz.

Can Ataklı kazadan sonra Amerikalıların enkaza kimseyi yaklaştırmadığını söylüyor. Bunun sebebi olarak da barış kartalı projesinde çalışan mühendilerin yanlarında taşıdıkları bilgileri gösteriyor. Temel Kotil de böyle olduğunu destekleyen bir açıklama yapıyor.

Şimdi de Hamdi Topçu, kitabında kendisiyle görüşen bir CIA ajanından, uçak enkazından çıkıp, başka bir uçağa binen kayıp bir yolcudan bahsediyor. Acaba o gün orada gerçekten neler yaşandı.

Yayımlayan

1 Reply to “THY AMSTERDAM UÇAK KAZASINDAKİ CIA AYRINTISI!

Yorumlar kapatıldı