Denizde iki tip gemi vardır, denizaltılar ve hedefleri…
Denizaltılar, orduların en stratejik silahlarından biridir. Her an her yerde yok edebilmesinin yanında, her an her yerde yok olabilmeleri onları eşsiz kılar. Sessiz, esrarengiz ve benzersiz savaş araçlarıdır. Denizaltılar, her iki dünya savaşında da kullanıldılar ve özellikle İkinci Dünya Savaşına damga vurdular.
Tabii ki Almanlar da bu silahı çok etkin kullanıyordu. U boatlardan binlercesi, dünyanın dört bir yanında düşmanlarının korkulu rüyası olmuştu. Karada tankları, havada uçakları ile kan kusturan Almanlar, denizde de u-boatları ile ön plana çıkıyordu.
Konunun bir tarafında İkinci Dünya Savaşı Almanya’sı var, bir tarafta da denizaltılar. Tüm bunlar bir de yakın Türkiye tarihine bulaştığında, ortaya, tadını doyum olmayacak bir hikaye çıkıyor.
Avrupa’ya kök söktüren Almanların hedefinde şimdi Moskova vardı. Uçsuz bucaksız Sovyet topraklarına göz döken Almanlar, Haziran 1941’de Barbarossa Harekatını başlattılar. Komünistler karşı dev bir zafer kazanılacaktı. Bu, sonradan kabusa dönüşecek bir rüyaydı.
Barbarossa Harekatı’nın başarılı olabilmesi için Sovyet kıyılarının Karadeniz’den kontrol altına alınması şarttı. Bunun için de Alman denizaltılarının Karadenize ulaşması gerekiyordu. Ama bu hiç de kolay olmayacaktı…
Montrö Boğazlar Sözleşmesi gereği boğazlardan geçemeyen Alman denizaltılarının Karadeniz’e ulaşması her geçen gün büyüyen bir krize dönüşmüştü. Nazi Almanyası sorunu kökten çözmek için başka bir fikir buldu. Türkiye’nin daha önce Almanya’dan satın aldığı TCG Atılay, TCG Saldıray ve inşası devam eden TCG Yıldıray denizaltılarını satın almak istedi. Ancak denge politikası gözeten ve taraf olmaktan kaçınan Türkiye bu teklifi kabul etmedi.
Geriye tek bir seçenek kalmıştı. Bu en uzun sürecek olanı ve en riskli olanıydı. Hamburg’dan Dresden’e Kaiser-Wilhelm Kanalı ve Elbe Nehirleri’ni geçerek gelen 6 adet denizaltı, Dresden’den Ingolstadt’ya karayolundan taşınarak getirildi. Ingolstadt’dan Tuna Nehri’ne açılan denizaltılar, Tuna nehri üzerinden Karadeniz’e ulaşmıştı.
Alman denizaltılarının Karadeniz’le buluşması aylar sürmüştü. Ancak, 1943 yılının başlarında 6 adet Alman denizaltısı Karadeniz’e ulaşmıştı. U-9, U-18, U-19, U-20, U-23 ve U-24’ün oluşturduğu 30. Denizaltı Filotillası toplamda 56 operasyon gerçekleştirdi ve Sovyetler’in Karadeniz’deki kabusu oldu.
İlerleyen yıllarda, Almanların gördüğü tüm rüyalar, bir kabusa dönüşmeye başladı. Bir yandan Müttefikler, diğer taraftan Sovyetler Birliği üstünlüğü eline almış, artık savaşın sonuna yaklaşılmıştı. Haliyle tüm Alman Ordusu çözülüyordu. Bu çözülmeye, Karadenizdeki denizaltı filosu da dahildi.
Filodaki U-9, U-18 ve U-24 Sovyetler tarafından batırılmıştı. Geriye kalan U-23, U-20 ve U-19’un akıbeti ise düşündürücüydü. Karadeniz’den çıkmalarına imkan yoktu. Almanya can havliyle bu 3 denizaltıyı Türkiye’ye satmayı teklif etti ancak bu teklif de reddedildi. Geriye tek bir seçenek kalmıştı. Sovyetler’in eline geçmeden denizaltıları batırmak.
Alman Donanma Komutanı ve Hitler’in ölümü ile Almanya’nın teslim olması arasında geçen 20 günlük sürede Almanya Cumhurbaşkanı olan Karl Dönitz, 1944 yazında mürettebata Türkiye kıyılarına yakın bir yerde denizaltıları batırma emrini vermişti. Daha sonra mürettebat, İzmir üzerinden o sırada Alman işgali altında olan Yunanistan’a ulaşacaktı. Emri harfiyen uygulayan denizaltıların mürettebatları Türkiye kıyılarına birkaç kilometre uzaklıkta Eylül 1944’te 3 denizaltıyı da batırdılar ve filikalarla karaya çıktılar. Ancak Türkiye’de yakalanan mürettebat savaş bitene kadar serbest bırakılmadı ve Konya/Beyşehir’de özel bir kampta tutuldu.
1994 yılında, Türk Deniz Kuvvetleri tarafından düzenlenen bir tatbikat sırasında, Sakarya/Karasu açıklarında U-20 denizaltısı bulundu. 2008 yılında da özel girişimlerle filonun geri kalanı keşfedildi. U-23 İstanbul/Ağva, U-19 ise Karadenizereğlisi açıklarındaydı. Tüm denizaltılar kıyıdan bir kaç kilometre açıkta ve yaklaşık 300 metre derinlikteydiler.
Bundan sonrası, yani Alman Denizaltı mürettebatları Türkiye’ye ulaştıktan sonrası çok daha renkli aslında. Akçakoca’da yaşayanlar, şimdi size yaşadığınız yere farklı gözle baktıracak bir takım detaylar geliyor…
U-20’nin mürettebatının ulaştığı ilk yerleşim yeri, bugün Düzce’ye bağlı olan Akçakoca ilçesi olmuş. 11 Eylül 1944 tarihinde, sabaha karşı ilçeye ulaşmış U-20 denizaltısının bir grup subay ve erden oluşan mürettebatı. Önce hapse atılmaktan, işkenceden ve kötü muameleden korkmuşlar fakat Akçakocalıların onlara yaklaşımı korkularının yersiz olduğunu göstermiş. Alman esirler, esir kelimesi ile tezat duracak bir yaklaşımla otele yerleştirilmişler. Rakı ve karpuz favorileri olmuş ve keyifleri hayli yerindeymiş.
Diğer denizaltıların mürettebatı ile birlikte Beyşehir’e gönderilmeden önce bir süre Akçakoca’da kalmış U-20’nin mürettebatı. Bu sırada yaşanan tatsız bir olay da olmuş.
Alman denizaltı mürettebatı Akçakoca’da kalırken, aralarında Nazi selamı ile selamlaşmayı sürdürmüşler. Akçakoca sokaklarında o malum selamlaşma sesleri yükselmeye başlamış 1944 yılında. Daha sonra, Alman erlerin Türk komutanlara karşı bir takım saygısız tutumları ortaya çıkınca, otelden çıkarılan Alman esirleri bir kaç gün hasırlar üzerinde, askeri binalarda yatırılmış. Bu ceza sonrasında Alman subaylar, Türk erlere bile selam durmaya başlayınca tekrar otele yerleştirilmişler.
Daha sonra Konya/Beyşehir’de bir esir kampına gönderilmiş tüm denizaltı mürettebatı. Ve Temmuz 1946’da, yani savaşın bitiminden 1 sene sonra Amerikanlara teslim edilmişler. İzmir’den kalkan bir gemi ile Türkiye’den ayrılmış denizaltıların mürettebatı.
Peki sonra?
Aslında sonrası yok. 3 Alman denizaltısı, İkinci Dünya Savaşı yıllarından bu yana halen kıyılarımızda öylece durmakta.
Yayımlayan